Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa ve Eski İstanbul

Damat İbrahimin Cesedi Süleymaniyedeki Konakta Saklandı


Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Lale devrinin sembol ismi. İşsiz bir Nevşehir'li iken sadrazamlığa kadar uzanan bir hayat. Ve parçalara ayrılmış cesedinin İstanbul sokaklarında dolaştırıp bir kısmının kaçırılarak saklandığı bir konağın bahçesi. İşte sayfamızda resimlerini gördüğünüz konak Nevşehirli Sadrazamın ceset parçalarından bir kısmının saklandığı yerdir.
İbrahim Efendi, Nevşehir'den İş bulmak için İstanbul'a gelmiş tavsiye ile sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacılar ocağına kaydolmuştur. İbrahim Efendi, hizmetleri ile zamanla terfî ederek darüssaâde ağasının yazıcı halifesi olarak başkent Edirne'ye gitti. Şehzade Ahmed'in padişah olmasından sonra 1703'te darüssaâde ağası yazıcılığına tayin edildi. Bu vazifedeyken padişahın itimat ve teveccühünü kazandı. Ve bir gün sadaret kaymakamlığına tayin oldu.
İbrahim Paşa, III. Ahmed'in kızı Fatma Sultan 'la 1717'de nikâhlanarak Damat oldu. 1718'de sadrazamlığa getirildi. İbrahim Paşanın on üç yıl süren sadrazamlığı zamanında devlet bir huzur dönemine girmiştir. Lale, Çırağan, Sadabad ve diğer mesirelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanayi müesseselerinin kurulması onun gayretleri ile gerçekleşti.
Dilâverzâde, Zeyl-i Hadîkatü'l-Vüzerâ'da ondan şöyle bahseder
"İbrahim Paşa'nın yüksek nitelikleri beyandan aşırıdır. Hazineyi gelirle doldurmuştur. Din ve devlet işlerindeki hizmeti de yazıya sığmaz. Himmeti yüksekti. Aristo kavrayışlı, Eflatun görüşlü, Lokman bilgeliğinde, mülk ve milleti düzende tutan, vakur, mütevazı, tedbirli, mert ve gayretli, iyiliği ikramı çok, yüce himmetli, iyi ahlaklı, yüce soylu, doğruluktan şaşmayan, tedbirli vezir, kanunlara hakim benzersiz sadrazamdı. Özellikle bilgin ve erdemlilere, şeyhlere, ariflere, hüner sahiplerine, şiir ve nesir yazanlara, söz ve yazı ustalarına, müzisyenlere aşırı meyli ve yakınlığı vardı. Ekseri gece ve gündüzlerde ilim ve marifet sahipleriyle sohbet eder, her birini ödüllendirirdi. Bir kişiyi ayıbından ötürü aşağılamaz, rakiplerine bile mansıplar vezirlik verir, yaşlı yoksul herkesi ihyadan geri kalmazdı. Yaratılışı gereği hayır işlerine düşkündü. Hayır eserleri çok fazla olan Damat İbrahim Paşa'nın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fatıma Sultanla beraber İstanbul'da Vefa'da Şehzade Camii yakınında yaptırdıkları dershane (Darülhadis), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane gelir. İstanbul'un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesire yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o tarihte Niğde'ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahaliyi getirip, aşiretleri iskan ile burayı kaza yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki cami, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imaret yaptırdı.
İstanbul'da nadide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa'ya gönderildiğini öğrenen İbrahim Paşa, bu eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayıp kütüphaneler tesis etti. Ayrıca İstanbul'da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayi ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrahim Paşa'nın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur.
Nevşehirlinin atılımları sayesinde Osmanlı tarihinde Sultan Üçüncü Ahmet döneminde çok parlak bir devir açılmıştır. Bu devrin adı “Lale Devri’dir. Söz konusu devir bir yenilik ve ilerleme devri olmasının yanında ayş u işretin ön plana çıkması bakımından ciddi eleştirilerin de hedefi olmuştur. Daha çok devletlilerin hayatına hâkim olan muhteşem lüks, zevk ü sefa ve hatta sefahate varan aşırılıklar başta dönemin kahramanı İbrahim Paşa olmak üzere rical-i devleti ağır bir gafletin içerisine sürüklemiştir. Devletlilerin aşırı lüks ve sefahatı geçim sıkıntısı ile cebelleşen halkı rahatsız etmiştir. Toplum kesimlerinden çok ciddi şikâyet ve yakınma sesleri yükselmeye başlamıştır. Ancak devletliler bu ıstırap ve yakınmayı görememişlerdir. Bütün bu hengâme içerisinde İbrahim Paşa, İran’a savaş açmak gibi stratejik bir hata yapmış, bu siyasi hata darbeyi tetiklemiştir. Patrona Halil önderliğinde büyük bir isyan başlamıştır.
Halktaki isyan hareketi dış güçlerin desteğiyle çok hızlı büyüdü ve büyük zenginlik vaad edilen İstanbul başı bozuklarından Patrona Halil isyanda öne çıkan isyancı oldu. Eskiden Osmanlı donanmasının “Patrona” adlı gemisinde leventlik yaptığı için “Patrona” lakabını alan hamam tellağı  Baldırıçıplak hamam tellağı Arnavut Halil, “Patrona Halil” adıyla isyancıların lideri oluyor. Patrona Halil ve isyana destek veren yeniçeri ağalarından Rüstem Ağa ve Murad Ağa saraya yürüyüşe geçmek için gereken kalabalığı topladı ve isyan başladı ama savaşlardan, karışıklıklardan bıkan halk destek vermedi. Bu sırada isyan hazırlığını öğrenen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Bostancıbaşına olayları öğrenmesi için görev verir ve saray dışına gönderir. Bostancıbaşı saraya döndüğünde saray dışında olanlara isyan bile demenin mübalağa olacağını İbrahim Paşa’ya anlatır ve İbrahim Paşa da önlem almaya gerek duymaz. İşte canına mal olan hatayı o zaman yapar. Çok değil sadece 2 gün sonra Patrona Halil ve yandaşlarına verilen vaadler 2 katına çıkarılmış, halk içinde başka bazı önderler de ayartılmıştı. Artık isyana tüm yeniçeriler de destek vermiş, isyancılar gücüne güç katmıştı. Ancak camilerde hala imamlar o günlerde halka isyan etmemelerini ve zalim olmamalarını öğütlüyordu bu da tam halk desteğini kesiyordu. Halkın desteğini daha da büyük dozda almak isteyen hainlerin bu aşamada bir kozu daha ortaya çıktı: Deli İbrahim. İstanbul halkı tarafından tanınan, halk içinde sözü geçen Deli İbrahim, isyana dini bir kılıf uydurmak adına, halkı camilerden uzaklaştırmak adına ortaya atıldı ve zalimleri, İslam düşmanlarını, harama düşenleri öldürmek için toplandık, onlardan artık hesap soracağız o vakit bu kutlu günde halktan kimse camilere gitmesin, namaz kılmasın, camilerde ezan okunmasın dedi. Maalesef Deli İbrahimin fetvasıyla, o gün camiler ve mescitler kapatıldı, ezan okunması ve camilere namaz için gelinmesi yasaklandı. Yani İstanbul’da bir gün boyunca ezan okunmadı. Din adına yapılan bir ayaklanmanın ilk günü camiler kapatıldı. 29 Eylül 1730’da ezanlar sustu. Bu gün kayıtlara ‘İstanbul’da fetihten bugüne ezan okunmayan tek gün’ olarak geçti. Artık isyancılar, askerin ve halkın da desteğini alınca önüne geçilemez bir güç haline geldi. Özellikle İbrahim Müteferrika’nın evinde işleyen matbaa, İslam düşmanlarının icadı olarak gösterilmiş ve ilk hedef olarak alınmış, isyancılar tarafından yakılmıştır. Daha sonra Sadabad Köşkü yakılarak isyan büyümüştür. Sarayın kapısına dayanan isyancılar ”kelle isterük” nidalarıyla başta Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmak üzere toplam 37 devlet adamını padişahtan istemiştir. Kendi sonunun da yerine tahta geçtiği 2.Mustafa gibi olacağından korkan padişah, 1143 Rebiulevvel-1730 Eylülde sabık İstanbul kadısı Zülâli Hasan Efendi ile Ayasofya, vâizi İspirizâde'nin perde arkasından hazırladıkları Patrona Halil isyanında İbrahim Paşa ve damatları Merzifonlı Kara Mustafa Paşa'nın torunu kaptan-ı derya Kaymak Mustafa Paşa ile kethüda Mehmet Paşa, pâdişâhın hemşiresi Hatice Sultan'ın teşvikiyle tahtını kurtarmak isteyen III. Ahmet'in emriyle boğularak Alayköşkü tarafındaki duvardan cesetleri sarayın dışına âsilerin önüne atılıyor.
Çok güvendiği padişah tarafından boğdurulan ve hayata 70 yaşında gözlerini yuman Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın cenazesi cahiller ordusuna teslim edilince iş iyice çığırından çıkar. Bu başı bozuklar paşanın cenazesini bir öküz arabasıyla Et Meydanına taşıdılar ve orada paramparça ettiler. İşin acı taraflarından birisi de yeniçeriler su içsin diye yaptırdığı çeşmenin başında da paşanın cesedi yine o yeniçeriler tarafından parçalandı. Patrona Halil’in elebaşılığındaki isyancılar, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın kellesini kestiriyor. ve ölüsünü köpeklere yedirmek üzere Sultanahmet'teki 3. Ahmet Çeşmesinin önüne atıyorlar..
Ona yapılan bu haksızlığa tahammül edemeyen dostlarından olan sabık Haleb kadısı Şakir bey Bir araba ile Sultanahmet meydanına nakli emrolunarak ihtilâlciler tarafından parça parça edilen İbrahim Paşa'nın cesedinin bulabildiği kadar parçalarını,para mukabilinde gizlice toplattırarak geceleyin Süleymaniye'de Kirazlımescit sokağında Süleymaniye Darüşşifası önüne çıkarken bulunan Nevruz Kadın Mektebi yanında kızı ile damadına ait konağa getirir. Konağın bahçesine defnedilen cesedin parçalarının yerinin belli olması için de başına bir taş koyar.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa sinema oyuncusu Halit Akçatepe'ninde büyük dedesidir.


İlk dönemlerde tekrar talan edilir diye kimseye söylenmeyen mezar daha sonraki yıllarda bugün İstanbul Şehzadebaşında yine kendi yaptırdığı ve kendi ismi ile anılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesinin hazire kısmındadır. Aynı hazîrede oğlu Damad Mehmed Paşa ile aynı soydan Küçük Mustafa Paşa’nın da kabirleri bulunmaktadır.

Derleme : Erol Kara - @tarihivefa
vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Top Post Ad

Below Post Ad