Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa ve Eski İstanbul

Şehzade Türbesi ve Türbedeki Tahtın Sırrı


Şehzade Mehmet Türbesi; İstanbul Suriçi Saraçhane’de bulunan Şehzade Külliyesi’nin Kıble avlusuna Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1543 yılında ölen oğlu için yaptırılmıştır. Şehzade Mehmet Manisa’da Vali iken Çiçek Hastalığı’ndan 23 yaşında ölmüştür. Şehzadenin cenaze namazı Beyazıt Camisi’nde kılınmış ve daha sonra burada yapılacak türbesinin olduğu yere gömülmüştür. Bundan sonra Kanuni Sultan Süleyman Mimar Sinan’a Şehzade Mehmet için görkemli bir türbe, türbenin yanına da bir cami yaptırmasını istemiştir. Mimar Sinan’ın yaptırmış olduğu ilk selâtin külliyesi olan bu yapı topluluğu cami, medrese, tabhane, sıbyan mektebi, imaretten meydana gelmiş olup, 1544 yılında yapımına başlanmış 1548’de de tamamlanmıştır.
Hazîre. Selâtin külliyelerinde görülen defin geleneklerine aykırı bir gelişim gösteren hazîrede altı türbenin yanı sıra çeşitli dönemlere ait çok sayıda mezar bulunmaktadır.


Dilimli kasnak ve kubbesiyle, cephesindeki renkli taş işçiliği gibi detaylarla daha ziyade İran ve Orta Asya etkileri taşıyan Şehzade Mehmed Türbesi iç mekânı tamamıyla kaplayan çini süslemeleriyle bu etkiyi güçlendirmektedir.


962 (1555) yılında inşa edilen Rüstem Paşa Türbesi aynı özellikleri daha sade bir tasarım programında tekrarlar.
Türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır. Toplam 30 pencere ile türbe aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, sivri kemerli ve pembe porfir alınlıklıdır. Üst sıra pencereler yine dikdörtgen çerçeveler içerisine alınmış olup, sivri kemerlidir. Buradaki kemerler alternatifli olarak kırmızı ve beyaz taşlardan örülmüştür. Alt ve üst pencereler arasında celi-sülüs yazı ile Fatiha, Tekasür, İhlas ve Zümer surelerinin ayetlerini içeren bir friz dolaşmaktadır.



Dedeefendi caddesi tarafındaki kare plan üzerine baldaken formlu türbe, 1586’da vefat eden Mehmed Bey için eşi Fatma Hanım Sultan tarafından yaptırılmış, 996’da (1588) vefatında kendisi de buraya gömülmüştür.


Cami tarafındaki kapının önünde yer alan Bosnalı Damad İbrâhim Paşa Türbesi 1601’de vefatından sonra eşi Ayşe Sultan tarafından Sefer Çavuş’un nezâretinde Mimarbaşı Dalgıç Ahmed Çavuş’a yaptırılmış ve 1011 (1603) yılında tamamlanmıştır. Tasarım programını açıkça Şehzade Mehmed Türbesi’nden alan yapı iç mekânındaki çini süslemeleriyle ondan aşağı kalmaz. 


Bu iki türbenin arasında bulunan altıgen planlı türbe, III. Mehmed’in isyana teşebbüs edebileceği şüphesiyle idam ettirdiği şehzadesi Mahmud’a aittir. 1694’te vefat eden Gevher Sultan için yaptırıldığı sanılan, hazîre duvarı üzerindeki bozuk altıgen planlı tuğla türbe ile buradaki yapısal gelişim sona erer. Dış avlu ile cadde arasında kalan bölüm bir başka Ayşe Sultan’ın çocuklarının defniyle XVI. yüzyılın sonlarında gömü alanı haline gelmiştir.


Daha sonra bu mezarlar dikdörtgen planlı bir türbe içine alınmış ve 1020’de (1611) babaları Destârî Mustafa Paşa’nın defnedilmesiyle onun adıyla anılmıştır. Nitekim bu inşa faaliyetinin, türbenin arkasındaki sofada gömülü olan Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendi’nin 1598’de vefatından önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanında kapıcılar kâtibi Hüseyin Efendi’nin aynı mimari özelliklere sahip sofası yer almaktadır.
Diğer kısımda çoğunluğu hânedan ve ricâl mensuplarına ait çok sayıda mezar bulunmaktadır.


Türbenin doğusunda üç gözlü bir revaktan giriş kapısına ulaşılmaktadır. Renkli mermerden geçme olarak yapılmış bu kapı silmelerle yumuşatılmış ve Bursa kemerli bir niş içerisine alınmıştır. Kapı kemerinin üzerinde de dikdörtgen kitabesi yer almaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:
Türbe son derece zengin bir bezemeye sahiptir. Giriş kapısının iki yanında, dış duvarlar üzerinde birbirine benzeyen iki çini panoya yer verilmiştir. 


XVI. yüzyılın bitkisel motifli bu çinilerinin üzerine lacivert zemine sülüs yazı ile “Allah’tan başka İlah yoktur” ve “Doğru konuşan Emin olan Muhammed O’nun peygamberidir” ibaresi yazılıdır. Giriş kapısının sağ ve solundaki mermer zeminli panolar üzerine celi-sülüs yazı ile Rad suresi ile Zümer suresi yazılmıştır. Ayrıca alt sıra pencerelerin üzerine bir kuşak halinde Esma-ül Hüsna yazılmıştır. Türbe içerisindeki çiniler gri, kırmızı, kirli beyaz renklerde olup, çeşitli çiçeklere, kıvrık dallara, lotus ve palmetlere yer verilmiştir.


TÜRBEDEKİ TAHTIN HİKAYESİ

Şehzade Mehmet’in sandukası üzerinde dört ayaklı, fildişi kakmalı bir taht bulunmaktadır. Bu taht Kanuni Sultan Süleyman tarafından konulmuş ve ölümünden sonra Şehzade Mehmet’in padişah olmasını istediği simgelenmiştir.



Anlatılana göre Kanuni Sultan Süleyman, bu camiyi önce kendi adına yaptırmış, sonra şanına layık bulmayıp Şehzade Mehmed’e armağan etmiş. Şehzade Mehmed’in bu müjdeyi beğenmeyip ‘Ben de tahtı verecek sanmıştım’ dediğini duyunca, Kanuni öfkelenip ölüm fermanını veriyor. Şehzadeyi bu camide bir türbeye gömdürüyor ve sandukasının üstüne tahtadan yapılmış zarif bir taht koyduruyor. Artık ‘Ben sana tahtı zaten verecektim’ ya da ‘Al sana taht’ anlamına mı? Belirsiz… 


Gazeteci merakı ile bu öykünün peşine düştüm. Şehzadebaşı Camii’nde Şehzade Mehmed’in sandukası üstünde taht hala yerinde duruyor. Fotoğrafladım. Ancak Remzi Kitabevi kitabın orijinalitesini bozmamak için fotoğraflara yer vermedi. Schrader’in anlattığı her yeri gezip, bunların bugünkü durumunu ‘Meraklısına notlar’ diye kitabın sonuna ekledim. Öyküye dönersek, Schrader’in naklettiği İstanbul kent efsanesine göre Şehzadebaşı Camii ‘başını veren şehzade’nin sırrını saklıyor.



Türbede Şehzade Mehmet’ten başka kardeşi Şehzade Cihangir (1553), Şehzade Mehmet’in kızı Hümaşah Sultan ve kim olduğu bilinmeyen bir başka sanduka daha bulunmaktadır.

Kaynak : Hürriyet ve diğer yayınlar



Derleme Erol Kara @tarihivefa
vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Top Post Ad

Below Post Ad