Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa Semti, İstanbul ve Vatanın Her Yerinden

Mevlana Halidi Bağdadi Türbesi Vanlıların Elinde..

Irak ve Şam’da yetişmiş büyük velîlerden. Nakşibendi tarikatının Hâlidiyye kolunun kurucusu. Asrının müceddidi idi. Babası Hazret-i Osman’ın, annesi ise hazret-i Ali’nin soyundandır. Bu sebeple Osmânî diye de anılmaktadır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî diye meşhûr olmuştur. 1778 (H.1192) senesinde Bağdât’ın kuzeyindeki Şehrezûr kasabasında doğdu. 1826 (H.1242) senesinde Şam’da  ta’ûndan (vebâdan) vefât etti. Vefâtından sonra ayrılık ateşine, hasretine dayanamayanlardan dokuz kişi vefât etti. 

Mezhebi
İmâm-ı Mâtürîdî’nin bildirdiği Ehl-i sünnet itikâdında ve Şâfiî mezhebindeydi. Kaynakların ittifakı ve kendi eserlerinin içeriğine göre Mevlânâ Hâlid katı bir Sünnî olarak bilinir. Aynı zamanda şiirlerinde de görüldüğü gibi, Ehli Beyt ve 12 imama da derin saygı duyan bir şahsiyettir. Fakat Şîa’nın aşırı  görüşlerine de şiddetle karşı olduğu; ümmetin birliği anlayışından yola çıkarak Osmanlı yönetimini desteklediği; müritlerine ve halifelerine aynı görüşleri tavsiye ederek Osmanlı’nın bekası için dua ettiği de bilinmektedir.

Kabri Şamdadır
Kabri Şam’ın kuzeyinde, Kâsiyûn Dağı eteğindeki kabristanda bulunan türbesindedir. Kabrinin bulunduğu yer Sultan Abdülmecid zamanında Sultan”ın fermanıyla türbesi yapılmıştır. Türbenin dış cephesinde Osmanlı tuğrası bulunuyor. Türbe bahçesi büyük bir kabristanlık. Şam”ın bakanı hakim bir tepede ve türbenin adın alan Bağdadi mahallesinde 

Türbedarlar Vanlı
Nakşibendi Şeyhi Halide Bağdadi türbesinin bakıınının Vanlı bir aile üstlenmiştir. . Türbedarı Zekeriya Vanlı'nın dedesi Van'dan geldi. Dedesi türbedar olarak 35 yıl hizmet etmiş vefatından sonra kabri Bağdadi kabristanına konulmuş. Babası da 35 yıl türbedarlık yapmış o da vefat etmişti. Babası da dedesinin yanı başında kabre konulmuş.
Türbedar Zekeriya Vanlı 'da 35 harften beri türbedarlık yapıyor. Evi de türbenin bahçesinde olan Zekeriya Vanlı 58 yaşında. 35 yılını türbedarlık yaparak dedesi ve babası gibi görevini yerine getirdiğine inanan Zekeriya Vanlı kabrini hazırlamış ve ölümü bekliyor. Vanlı çok misafirperver bin insan. Büyük Şeyhe görmekten zevk aldığını söyleyen Vanlı; “Şeyhimiz Bağdadi”ye gözüm gibi bakıyorum. Bütün bugün türbenin başındayım. Benim hayatım evim ile türbe arasında geçiyor. Burada her gün yönetimle dolup taşınıyor. Büyük şeyhe türbedarlık yapmak benim için büyük bir nimettir. Yaptığım işi çok seviyorum. Allah bunların gidişatını ayırmasın. Buranın manevi yönü çok büyük.” (Kaynak için)

Menkıbeleri
Mevlânâ Hâlid hazretleri hacca gittiğinde, Medîne’de Yemenli bir âlimden nasihat istedi. O zât; “Mekke’de dîne uymayan birini görürsen, hemen reddetme!” dedi. Mekke’de, bir Cumâ günü Kâbe-i şerîfe karşı salevât kitabı olan Delâil-i Hayrât okuyordu. Düşkün kılıklı, siyah sakallı birinin Kâbe’ye arka çevirip kendine baktığını gördü. “Utanmadan, Kâbe’ye arkasını çevirmiş!” diye düşünürken, o zât; “Mümine hürmet, Kâbe’ye hürmetten daha öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Niçin beni kötülüyorsun. Medîne’deki zâtın nasîhatını unuttun mu?” diye cevap verdi. Mevlânâ Hâlid bunun büyük velîlerden olduğunu anladı, af diledi. “Beni irşâd et!” diye yalvarınca; “Sen burada olgunlaşamazsın!” (Eli ile Hindistan’ı gösterip) Senin işin orada tamam olur.” dedi.


*******
Mevlânâ Hâlid’i Bağdâdî irşad tahtına oturduktan sonra Bağdat vâlisi, Saîd Paşa ziyâretlerine geldi. Mevlânâ hazretlerinin celâlini görünce, diz çöküp titremeye başladı. Hazret-i Mevlânâ’nın celâli değişince, Saîd Paşa sâkin oldu ve makbûl duâlarını istedi. Hazret-i Mevlânâ duâ buyurduktan sonra ona; “Kıyâmette herkes, kendi nefsinden suâl olunur. Sen ise nefsinden, yâni kendinden ve emrin altında olanların hepsinden suâl olunursun. Hak teâlâdan kork!Çünkü, senin önünde öyle bir gün vardır ki, o günün korku ve dehşetinden evlâdına süt veren analar, evlâdını unuturlar. Hâmile olanlar, korkudan vakitsiz doğururlar. İnsanları sarhoş görürsün, aslında onlar sarhoş değil, ancak Allahü teâlânın azâbı çok şiddetlidir.” deyip, nasîhat buyurunca; Saîd Paşa yine titremeye başladı ve yüksek sesle ağladı. Hazret-i Mevlânâ, elleri ile Saîd Paşanın boynuna sarılıp, odalarına girdi. Sonra onun îmânının sağlam olduğunu, çevresindekilere müjdeledi. Ellerini onun boynuna dolamalarının hikmeti şu idi ki, sonunda Saîd Paşayı boğarak şehid ettiler.

*******
Sultan Mahmûd’un saray nâzırlarından Hâlet Efendi, Mevlânâ Hâlid’in şöhret ve îtibârını çekemeyerek halîfeye çekiştirdi ve; “On binlerce adamı vardır, devlet ve saltanat için tehlikelidir. Ortadan kaldırılması lâzımdır.” dedi. Sultan Mahmûd da; “Din adamlarından devlete zarar gelmez.” diyerek sözüne kıymet vermedi. Mevlânâ Hâlid hazretleri bunu işitince, halîfeye hayır ve selâmetle duâ eyledi ve; “Hâlet Efendinin işi, pîri Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine havâle olundu. Onu huzûruna çekip, cezâsını verecektir.” buyurdu. Az zaman sonra Sultan Mahmûd Han, Mora İsyânına sebeb olduğu için, onu Konya’ya sürdü. Orada idâm olundu.

*******
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Süleymâniye’deyken, Berzencîler’den silâhlı iki yüz kişi, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin öldürülmesine karar verdiler. Cumâ günü, silâhlı olarak mescidin dış kapısında beklemeye başladılar. Cumâ namazı kılındıktan sonra, bütün halk câmiden dışarı çıktı. Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, her zaman câmiden en son çıkardı. Dışarı çıkanlar bu silâhlı kişilerin Mevlânâ Hâlid hazretlerine kötülük yapmak niyetinde olduklarını anladılar. Mevlânâ Hâlid hazretleri, mescidin kapısından çıkıp, bu silâhlı ve kötü niyetli kimselere heybetli bir nazarla bakınca kalblerinde müthiş bir korku hâsıl oldu. Öldürmek için gelenlerden bâzısı nâra atarak kaçıştı, bâzıları da yüzüstü düşerek perişân oldu. Bundan sonra, Mevlânâ Hâlid hazretleri ile bütün talebeleri, hiçbir şey olmamış gibi, Cennet misâli olan hânekâha gittiler. Kaçan bu düşmanların çoğu; “Mevlânâ câmiden çıkınca, onun omuzlarında heybetli bir arslanın ağzını açmış, üzerimize atlamak üzere olduğunu gördük. O anda aklımız başımızdan gitti, kaçacak yer bulamadık.” dediler.

********
Mevlânâ Hâlid talebeleri ile birlikte Bağdat’tan Şam’a hicret ederken, yolda kâfileyi basmak ve yağmalamak isteyen yol kesicilerin başı Saffet şöyle anlatıyor: “Kalabalık adamlarımla, Mevlânâ Hâlîd’e saldırdık. Gördük ki, kâfilenin içinde beyaz elbiseli, heybetli bir süvâri var. Gözümüzün önünde o kadar büyüdü ki, bir büyük dağ kadar oldu. Kâfile ile aramıza girdi. Hepimiz korkudan titremeye başladık. Mızraklarımız ellerimizden düştü. Hayvanlarımızdan yere yıkıldık. Bu kâfilede büyük bir velî olduğunu anladık. Pişman olup, «El aman, el aman!» dedik. Kâfilede Mevlânâ Hâlid’i görünce, hepimiz kusurlarımızın affını ricâ ettik. Ayaklarına kapandık. Yaptıklarımıza tövbe edip talebelerinden olduk.”

Nasihatleri
Mevlânâ Hâlid buyurdu ki: “Bu fakîrin dostlarına ve sevenlerine nasihatı şudur ki, herkes elinden geldiği kadar Rabbine dönsün. Dünyâ, para ve giyecekler değildir. Kul neye rağbet eder, neyi elde etmeye canla başla çalışırsa onun dünyâsı o olur. Sevdiklerimiz için Allahü teâlâdan istediğimiz, dâimâ Hakk’ın divânında yüzlerini ak edecek amellerle meşgul olmalarıdır. Yüzleri sarartan o dehşetli günden el aman! Sâlih amel işleyen kendine, kötü iş yapan da yine kendine etmiştir. Vesselâm.”

Yine buyurdu ki: “İhlâsı olan (yaptığını Allah rızâsı için yapan) kurtulur. İhlâs ne kadar çok olursa, evliyânın yardımı o kadar ziyâde olur.”

vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*