Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa ve Eski İstanbul

Üç Asırlık Kütüphane, Vefa Atıf Efendi


Kültür, Eğitim ve Öğretimin beşiği

Atıf Efendi Kütüphanesi...
İstanbul ili Fatih ( eski Eminönü) ilçesi, Vefa Semti, Vefa Caddesi üzerinde No 44'de bulunmaktadır.
Zaman zaman açılan, zaman zaman kapanan tarihi kütüphane, Vefa semtinin ayakta kalmayı becerebilen yapılarındandır.

Tarihi Yapılanması ve Görevlileri
Kütüphane, Sultan I. Mahmut (1730–1754) döneminde üç kez Başdefterdarlık yapmış olan divan sahibi şair Atıf Mustafa Efendi tarafından 1741 yılında kurulmuştur. Kütüphanenin giriş kapısı üzerinde “Dârü’l-Kutüb-i Atıf  h.1289 (1872)" tarihli bir kitabesi, okuma salonu girişinin sağ tarafındaki duvarda bulunan mermer levha üzerinde de kabartma sülüs yazı ile vakfiyesinin özeti yazılıdır.
Kütüphanenin vakfiyesinden öğrenildiğine göre gelir kaynakları ve yönetimi belirlenmiş üç hafız-ı kütüb, bir şeyhü’l-kurra, bir su yolcu (tuvaletçi), bir mücellit, bir marangoz ve bir de ferraş (temizlikçi) burada görevlendirilmiştir. Kütüphanenin yanına yapılmış olan ve cephesi Vefa Caddesine bakan üç meşruta evinde hafız-ı kütüblerin oturmaları ve haftanın beş günü kütüphane ile ilgilenmeleri vakfiyede belirtilmiştir. Şeyyül Kurra için 12 akçe verileceği belirtilmişse de, başkaca bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Ayrıca hafız-ı kütübler kütüphanede cemaatle birlikte kılınacak namazlarda imamlık ve müezzinlik yapmakla da yükümlendirilmişlerdir. 
Kütüphane Salı ve Cuma günleri dışında açık olacak, çalışmalar güneşin doğuşundan bir saat sonra başlayacak ve güneş batımından iki saat önce de bitecektir.
Bu durum Atıf Efendi’nin vakfiyesinin özeti olarak eski harflerle duvara işlenmiş :
“Salı ile Cuma’dan maada haftada beş gün tulu – u şemsten bir saat önce muruunda açılıp, gurub-u şemse iki saat kalınca kapanmaya…. ” şeklinde yer almaktadır.
Atıf Efendi’den sonra oğulları Mehmet Emin, Ömer Vahit, torunları Ömer Hüsameddin ve Abdülkadir Efendiler de buraya kitap vakfetmişlerdir.
Bunların yanı sıra Atıf Efendi’nin kayın biraderleri Darphane-i Amire Başkatibi Hacı Ömer Efendi’nin kitapları da ölümünden sonra 1743’te Atıf Efendi Kütüphanesi’ne devredilmiştir.
Kuruluşunda 2857 kitapla hizmete giren kütüphanedeki kitaplar çeşitli kişi ve kurumdan gelen kitaplarla çoğalmıştır.
Yazma eserler içinde Nefi’nin evinde yazdığı divanın yanı sıra pek çok müellif hattı, çok eski tarihli nüshalar, güzel ciltler, tezhip ve minyatürlü eserlerle mühür albümleri yer almaktadır.
Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetiminde Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan kütüphanede 3228 yazma, 25.000’e yakın eski ve yeni basma kitap olmak üzere toplam 30.000’e yakın eser bulunmaktadır.
En önemli hibesi, Mehmet Zeki Pakalın koleksiyonudur. Kütüphanede bulunan yazma eserlerin tamamı dijital ortama aktarılmıştır

2017 yılında Restorasyon Ediliyordu

Mimarisi
Kütüphane mimari yapısı ile dikkati çeken bir binadır. İstanbul’un eski Türk sivil mimarisini yansıtan bir plan düzeni bulunmaktadır. Kütüphane binası XVIII. yüzyıl Türk Sivil Mimari Sanatı’nın inceliklerini yansıtan Türk Barok üslubunun en güzel örneklerdendir. Kütüphane yanındaki meşruta evlerin oldukça yüksek dış cepheleri olup, bunlar üç kat halindedir. Meşruta evlerin üst katları konsollarla dışarıya taşırılmıştır. Evlerin orta avlusunda yer alan kütüphanenin 13.50x9.50 m. ölçüsünde bir zemin katı bulunmaktadır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kütüphanenin dış cephe görünümüne tuğladan şeritler yerleştirilmiştir. Yuvarlak kemerli bir kapıdan bir dehlize, oradan da avluya geçilmektedir. Buradaki esas kütüphane binası kemerlerle dışarıya açılmış bir bodrum üzerine oturtulmuştur.
Bodrumdan altı basamakla bir sekiye çıkılmakta olup, buradan namaz kılmak üzere düşünülmüş mihraplı küçük bir sekiye çıkılmaktadır.
Bu sekiden bir sundurmanın altından da kütüphanenin okuma salonuna girilmektedir. Kare planlı olan bu bölüm aynalı tonozlarla örtülü olup, üç tarafı tonozlu beş hücre ile çevrelenmiştir. İlk yapıldığı dönemde burasının etrafının sedirlerle çevrili olduğu izlerden anlaşılmaktadır. Bu bölümlerden üçü sofadan iki sütunun taşıdığı üç kemerle ayrılmıştır. Sofanın arkasında da kitapların yaldızlı, kafesli ahşap dolapları bulunuyordu. Günümüzde bu bölüme hava sirkülâsyonunu sağlamak amacı ile pencereler açılmıştır. 
Okuyucunun dikkatini yoğunlaştırmak için yapılmış geniş kemerli geçide girdiğimizde eşsiz bir manzara seriliyor önümüze : serin bir bahçe ortasındaki kütüphane binası, görevliler için yapılmış konutlar, köşede küçük küçük bir çeşme ve alabildiğince sessizlik...
Bir kütüphanede olması gereken her şey, o eskilere mahsus incelikle düşünülmüş, hiçbir şey eksik, hiçbir şey fazla değil...
Yedi basamaklı merdivenle çıkılan binada, duvarlara sinmiş yüzlerce yıllık tarihle on yılların ihmalinin neticesi, ağır küf kokusu iç içe… Küf kokusunun binanın altında yer alan bir Bizans sarnıcından kaynaklandığı söylense de bu tez doğru değildir. Asıl neden, binanın havalandırılmasında önemli rolü olan kemerler kapatılmış ve bodrum bağışlanan kitaplar için bir depoya dönüştürülmüştür. Bu değişiklikten ötürü günümüzde nem problemleriyle karşılaşılmaktadır. Hatta, pek çok değerli kitap bu nedenle çürümüştür


İbadete Önem Veren Kütüphane
Atıf Efendi Kütüphanesi Vakfiyesi, sonradan kurulan kütüphanelere yönetim biçimi açısından örnek olmuş. Bu vakfiyede, kütüphanecilerin durumları ile ödünç verme ve yararlandırma şekilleri anlatılmakta…
18. asır Osmanlı kütüphanelerinin en belirgin özelliklerinden olan “kütüphanede ibadet”e, Atıf Efendi Kütüphanesi’nde de önem verildiği görülmekte. O zamanlar görevli üç kütüphaneciden birisi namaz kıldırır, ikincisi ezan okur, üçüncüsü de kandil yakar imiş…
Kütüphane’nin girişinde yer alan mermere yazılı vakfiyede kütüphanenin çalışma kuralları ve kütüphaneden nasıl yararlanılacağı açıklanmıştır. Bu vakfiyede kütüphanenin kuruluş amacı: “…talebe-i ulumun ifade ve istifadesi mülahazasıyle…” ibaresiyle açıklanmıştır. Vakfiyeye göre kütüphaneciler istidatlı, dindar kişiler arasından seçilecekler, hizmetlerini kendileri yapacaklar, görevlerini vekillere bırakmayacaklardır. Özellikle görevin küçük ve aklı başında olmayan oğula devredilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. İstinsah (kopyalama, çoğaltma) ve istifade için kütüphaneden rehin karşılığında bile kütüphaneden kitap çıkartılmamasının da belirtildiği vakfiyede ayrıca, Atıf Efendi’nin Kütüphanesi’ne vakfettiği kitapların oldukça geniş künyeli tam bir listesi de ayrı bir bölüm olarak yer almaktadır. Kütüphanenin girişinde küçük bir hafız-ı kütüb odası ile bir aralık, altıgen şekilli bir okuma salonu, bu salona açılan bir kitap deposu vardır ve binanın altı mahzendir.
3228 yazma ve 6358 eski harfli kitaba sahip olan kütüphanede toplam 25.905 kitap bulunuyor. Yan taraftaki depo, el yazması, deri ciltli, taşbasması, Arapça, Farsça ve Osmanlıca çok eski eserlerle dolu. Sahih-i Buhari’nin hicri 1154 tarihli el yazmasını, İbrahim Hakkı Bursevi’nin Ruhu’l Beyan’ı yanında, 2. Abdülhamit devrinden kalma renkli baskı dergiler, Erkan-ı Harbiye haritaları mevcut…

Kütüphane Kurucusu Atıf Mustafa Efendi Kimdir ?


Atıf Mustafa Efendi
Sultan I. Mahmud'un defterdarlarından Maliyeci, şâir , hattat ve divan sahibi şair Vefa Semti'nde, Vefa Caddesi'nde bulunan vakıf kütüphanesi onun eseridir ve 1741'de kurulmuştur.
Atıf Efendi Kütüphanesinin duvardaki mermere yazılı vakfiyesinin sonunda: " Kütüphanem, salı günü ve cuma günü dışında haftada beş gün güneş doğduktan bir saat sonra, güneş batışına iki saat kalıncaya kadar açık tutulmalıdır..." denilmektedir.
(ö. 1155/1742) Osmanlı defterdarı ve kendi adıyla anılan kütüphanenin kurucusu.
Babasının adı Mustafa olduğundan Âtıf Mustafa Efendi olarak da bilinir. İstan­bul'da Soğanağa mahallesinde dünyaya geldi. İlk tahsilinden sonra maliye mes­leğine girdi. Başarıları sayesinde kısa zamanda devrin defterdarı İzzet Ali Paşa'nın dikkatini çekerek defterdar mektupçusu oldu.
1737 yılında defterdâr-ı şıkk-ı evvel (başdefterdar) tayin edildi. Bu ilk defterdarlığı, Avusturya ile yapılan savaş ve idari mekanizmadaki bozuk­luklar yüzünden buhranlı yıllara rastla­dı. Âtıf Efendi ordunun malî işlerini yü­rütmek üzere Niş'e kadar gitti, fakat sadrazam Yeğen Mehmed Paşa tarafın­dan kusurlu görülerek 1738'de görevinden alındı. Ancak ertesi yıl İvaz Mehmed Paşa'nın sadâreti zamanında ikinci de­fa başdefterdarlığa getirildi ve savaş sırasında başarılı hizmetlerde bulundu. Belgrad'm geri alınmasından sonra şeh­re ilk girenler arasında o da vardı. İki buçuk yıla yakın süren bu ikinci defter­darlığından 1741 Eylülünde ayrılarak hac­ca gitti. Döndükten sonra üçüncü defa başdefterdarlığa getirildi. 25 Temmuz 1742 tarihinde sıtmadan öldü. Mezarı Karacaahmet Mezarlığı'nda, Miskinler
Tekkesi civarında Şerifkuyusu'ndadır.
*********

Âtıf Efendi Osmanlı Devleti'nin değerli maliyecilerindendir. Onun zamanına kadar malî ödemeler hicri takvim esasına göre yapılıyordu. Böylece her otuz üç yılda bir yıl fazla ödeme yapılıyor, bu ise hazine giderlerinin önemli miktarda artmasına yol açıyordu. Nitekim bu hususa Âtıf Efendi'nin seleflerinden Defterdar Sarı Mehmed Paşa da temas etmiş ve bu uygulamadan yakınmıştır (bk. Özcan, s. 189-190). Âtıf Efendi bu konuda sunduğu bir takrirle (metni için bk. Cevdet, VI, 373-377) Osmanlı mâliyesinde âdeta bir reform yapmıştır.
Buna göre maaş ve ücretlerin muharremden değil, 1152 (1740) yılında marttan itibaren ve şemsî yıl hesabına göre verilmesi öngörülmüş ve uygulanmaya başlanmıştır. Böylece malî işlerde daha önceki yıllarda yetkilileri meşgul eden ve devleti zarara sokan önemli bir mesele halledilmiştir.
Aynı zamanda şair olan Âtıf Efendi genellikle Nâbî tarzında didaktik şiirler kaleme almış, Türkçe,
Arapça ve Farsça manzumeler yazmıştır. Türkçe şiirlerinin toplandığı bir divanı vardır (Âtıf Efendi Ktp., nr. 2087). Âtıf Efendi ayrıca hat sanatındaki maharetiyle de tanınmıştır. Nesih ve sülüs yazıları Ağakapılı İsmâil Efendi ile onun oğlu Mustafa Efendiden öğrenmiştir. Siyâkat ve özellikle divanî gibi zor yazı türlerinde daha sonra gelenleri taklide mecbur bırakacak kadar maharet sahibi idi. Şehremini civarında harap halde bulunan Nazmîzâde Mescidi'ni yıktırıp Halvetî tekkesi haline getirmesi, onun bu tarikata intisap etmiş olabileceğini gösterir. Hoşsohbet, güleryüzlü, faziletli ve yardım sever bir kişi olan Âtıf Efendi'nin en büyük hayratı kendi adını taşıyan kütüphanesidir. Günümüzde de faydalanılan bu vakıf eser, kurucusunun ilme ve eğitime verdiği değerin güzel bir örneğini teşkil etmektedir.
Âtıf Efendi'nin üç oğlu vardır. Vakfiye­sinde bunlardan sadece Mehmed Emin Efendi'nin adı geçer. İkinci oğlu Ahmed Efendi mâliyeden yetişmiş, başmuhase- beciliğe kadar yükselmiş ve 1787'de öl­müştür. Öteki oğlu Ömer Vahîd Efendi de genç yaşta defterdarlık dairesine gir­miş, kısa zamanda ilerleyerek birkaç de­fa başdefterdarlık yapmış, reîsülküttâb- lık ve nişancılık görevlerinde bulunduk­tan sonra 1783'te vefat etmiştir. Vahîd Efendi de babası gibi hattat ve şairdi. Bu aileden daha sonra kazasker ve şeyhülislâm da çıkmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:
Âtıf Efendi, Divan, Âtıf Efendi Ktp., nr. 2087, vr. 10b; Cevdet, Târih, VI, 150-157, 373-377; Âtıf Efendi Kütüphânesi Vakfiyesi, Âtıf Efendi Ktp., nr. 2858, vr. 4a; Subhî, Târih, İstanbul 1197, s. 102, 126, 149, 160, 177, 200, 204, 213; Râmiz, Âdâb-ı Zurefâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3873, vr. 70ab; Müstakimzâde, Mecelletü'n-Nisâb, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. 628, vr. 308b; a.mlf.. Tuhfe, s. 543-544; Vâsıf, Târih (İlgürel), I, 207-208; Fatîn. Tezkire, s. 268; llmiyye Salnamesi, s. 594-595; Ergun, Türk Şairleri, I, 149-150; M. Zeki Pakalın. Mâliye Teşkilâtı Tarihi, Ankara 1977, II, 189-203; a.mlf., "Âtıf Mustafa Efendi'', İTA,I, 644-646; Abdülkadir Özcan, Defterdar Sarı Mehmed Paşa-Zübde-i Vekâyiât, Tahlil ve Metin (doktora tezi, 1979), 10 Ed.Fak., Tarih Seminer Kitaplığı, nr. 3276, s. 189-190.
Abdülkadir Balgalmış 

******
Farklı bir kaynaktan Atıf Efendi
On sekizinci asır meşhur Osmanlı hattat ve şairi. Kendi ismiyle meşhur kütüphanenin kurucusudur. Adı, Mustafa Atıf’tır. Sultan Birinci Mahmud Han devrinde defterdar-ı şıkk-ı evvel ve maliyeci idi. İstanbul’un Bayezid Soğanağa Mahallesinde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Atıf Efendinin; Mehmed Emin, Ahmed ve Ömer Vahid Efendi adlarında üç oğlu vardı. Yüksek derecede devlet memurluğu yapan oğulları, Atıfzadeler diye tanınmıştır. Bu Aile, Ömer Vahid Efendinin çocukları ile devam etmiştir.
Atıf Efendi, zamanının meşhur alimlerinden ilim öğrenip icazet (diploma) aldı. Tahsilini tamamladıktan sonra defterdar İzzet Ali Paşa zamanında maliyecilik mesleğine girdi. Kısa zamanda kabiliyeti ve mahareti ile tanındı. Ayrıca yazdığı kasideleri, güçlü bir şair olan İzzet Ali Paşaya takdim etti. Şiirleri çok beğenildi. Böylece kısa zamanda yükselip, defterdar mektupçusu ve hacegan oldu. 1737 senesinde de defterdar-ı şıkk-ı evvelliğe yükseldi. Bu vazifesine başladıktan kısa bir müddet sonra, Avusturya ile yapılacak savaşta ordunun ikmal işlerini yürütmek için İstanbul’dan Niş’e gitti. Sadrazam Yeğen Mehmed Paşa ile arasında çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle, 1738’de defterdarlıktan azledildi. Şehirköyü’ndeki kuleye sürülüp, mal ve eşyası müsadere edildi. Ancak daha sonra padişah tarafından otuz bin kuruş dışındaki mallarına ve evine vurulan mühür kaldırıldı. Kendisi de Gelibolu’da ikamete mecbur tutuldu. Ertesi sene İvaz Mehmed Paşa sadareti zamanında eski vazifesine iade edildi. 1739 yılında Avusturyalılar ile yapılan ve neticede Belgrad’ın sulhle alınmasına sebeb olan diplomatik heyette bulundu.
Atıf Efendi, 1741 senesinde ikinci defa vazifesinden alındı. Bu azlini müteakip izin alıp, hacca gitti. 1742’de hac dönüşünden sonra üçüncü defa şıkk-ı evvel defterdarlığına tayin edildi. Fakat çok geçmeden 26 Temmuz 1742 (H. 1155) senesinde sıtma hastalığından vefat etti. Karacaahmed'de Ömer Zühdi Efendinin kabri yanına defn edildi.
Atıf Efendi, devrinin değerli şairlerindendi. Bilhassa nazireleriyle meşhurdur. İzzet Ali Paşa ve diğer bazı şairlerin şiirlerine nazireler yazmıştır. Şiirler didaktik, öğretici mahiyettedir. Arapça, Farsça ve Türkçe kıymetli manzumeleri ile Türkçe bir Divan’ı vardır.
Atıf Efendi, Astronomi ilmine vakıftı. İkinci defterdarlık vazifesindeyken, devlete mali bakımdan sağlayacağı faydaları göz önüne alarak, Kameri sene yerine Şemsi sene kullanılması için bir gerekçe hazırladı. Bunun üzerine 1740 senesinden itibaren Şemsi sene kullanılmaya başlandı.
Atıf Efendinin diğer önemli bir vasfı, hattat olmasıdır. Hat sanatında keskin divani denilen bir hat tarzı ihdas etmiştir.
Atıf Efendinin en önemli eseri, kendi adıyla anılan kütüphanesidir. Bu kütüphanesi İstanbul’un Vefa semtinde olup, 1741 senesinde kurmuştur. İstanbul’un büyük vakıf kütüphanelerindendir. Kütüphanedeki kitaplar Atıf Efendi ve torunları tarafından temin edilmiştir. 1973'te Zeki Pakalın'ın Ailesi tarafından bağışlanan zengin kitap koleksiyonu da bu kütüphanede ayrı bir bölüm olarak muhafaza edilmektedir. 2585 yazma ve 231 basma kitap bulunmaktadır. Kitapların çoğu Arapçadır. Latin harfleri ile ise, 4941 Türkçe, bir miktar da İngilizce ve Fransızca olmak üzere toplam beş bin civarında kitap vardır


Atıf Efendi ile İlgili Anekdot
Çöp Atlamaz Baba'nın Atıfefendiye duası (!)
Eyüp Sultan civarında yaşayan Çöpatlamaz Baba nerede bir çöp görse onu oradan alır, ait olduğu yere koyarmış. 1800’lerde yaşayan Âtıf Efendi bir gün Eyüp Sultan’dan Karagümrük semtine gitmek üzere iskelede kayığa binerken Çöp Atlamaz Baba, Âtıf Efendi’nin bindiği kayığın baş kısmına ayağıyla üç kez basarak: “Hâlimi sana verdim! Hâlimi sana verdim! Hâlimi sana verdim!” demiş ve çekmiş gitmiş. Âtıf Efendi, Balat iskelesinde karaya ayak basar basmaz, önüne gelen çöpleri atlayıp geçememiş. İşte ondan sonra Âtıf Efendi de önüne gelen çöpleri toplamak durumunda kalmış.

Kütüphane ile ilgili Anekdot
"vefa kitaplarının arasından geçmeden önce, kapı önündeki ferraşı lafa tutmuş bevvapa yöneldi, “oğlum bu kütüphanede eğlenceli kitaplar bulunur mu” sorusundan daha cevval hadiseye geçmek istedi. istedi, fakat
“okuma yazman var mı amca” sorusu gidişatı bozdu;
“var oğlum var, hangi devirde yaşıyoruz”.
“evet, doğru söylüyorsunuz, hangi devirde yaşıyoruz.
eski yazın var mı amca, eski yazı”.
“haaa”,
sonrası “eeee”.
“buradaki kitapların hepsi eski yazılı. var mı sende ondan”.
babanın sesi ricaya çok eğimli gitti:
“yardım edecek biri bulunur mu peki?”
“bak bakalım içeri, belki bir hafızı kütüpa rastlarsın."
suyolcu da kalmadı memlekette diye söylenerek süzüldü içeri, deskteki görevliye yaklaşıp,
“beyefendi, ben eğlenceli, eskilerden kalma neşeli hikayeler anlatan kitaplara bakmıştım”.
alabildiğine durgun, göz kapakları titreksiz, hareketin hasına baya uzak kalmış hafız-ı kütüp, sesin en tok halini giyinerek:
“bakamadınız beyefendi, çünkü bizde aradığınızdan yok” dedi. ve “öylelerden ya eyüp hüsrev'de, ya da kitap ikmal'de bulursunuz" diye ekledi.
baba, adamın ses tonunu çok ilginç bulmuş, daha öte garipsemiş, fakat bu 'öyleleri' benzetmesş hiç hoşuna gitmemişti. bu arada kendi dünyasına geri dönen hafız-ı kütüp don yağ dolması misali elzem düşüncesini savlamak için yeni bir imkan bulduğunu sanmıştı:
“bu kütüphaneye dışarıda kör olanlar toplanır, hep kör, gördüğünü anlamayan, okuduğunu idrak edemeyen, yeni ülkeye hazır olamayanlar, ultra yaşamı tezelleyenler, sayıları azdır, taş duvar arkasındaki adı vefa olan bu yapılar, ölüme mahkum ruhlar için tek sığınaktır, evet öyle, sayıları azdır, fakat karşı devrim için yeterlidir."
akıl paye düşünceleriyle heykelleşen adama,
“hangi bölüm oluyor” diye sorma cesareti gösterdi yine de.
cismi eyyami ses tonuna rahmet:
“burada yok beyefendi. verdiğim adreslere bakacaksınız” dedi tekrardan görevli;
eyüp hüsrev, kitap ikmal..
bunlar nedir, diye cesaret edip tekrar soramadı baba, yürüdü.
çaresiz çıktı kütüphaneden, burası o kadar düzenli, lakin ülke o kadar dağınık, attı kendini dışarı, bahçedeki mezar taşlarına uzun uzun baktı."
Kaynak : https://eksisozluk.com/atif-efendi-kutuphanesi--1638928

Daha Fazla Bilgi İçin Kaynaklar :
Wikipedia
TDV İslam Ansiklopedisi
İBB Arşivi
Vefa'da Atıf Efendi Kütüphanesi - E.Köseoğlu

















1979







Atıf Efendi Kütüphanesini harita üzerinde görmek için tıklayın.



Derleme @tarihivefa
vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Top Post Ad

Below Post Ad