Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa ve Eski İstanbul

Küçük Ayasofya Camii ve Efsanesi

Küçük Ayasofya Camii, İstanbul Fatih ilçesinde kiliseden çevrilen yapılardan biri olup kendi adıyla anılan semtte yani Küçükayasofya mahallesi Küçük Ayasofya Camii Sokak 20 numarada bulunmaktadır.




Küçük Ayasofya adı yapının camiye çevrilmesinden önce asıl Ayasofya ile olan benzerliği sebebiyle mahalle halkı tarafından verilmiştir. Camiye çevrildikten sonra da Hüseyin Ağa’nın adı yerine bu isimle anılmaya devam etmiştir.



Her zaman olduğu gibi pek çok yerde kolaylıkla bulunabilecek ansiklopedik ya da yapının mimari ve teknik özelliklerinden bahsetmeden ilgimizi çeken merak uyandıran bilgileri derlemeye çalışıp ender bulunan konuları dile getirmeye çalışacağız.



Kısaca camiden bahsedersek, Küçük Ayasofya Camii  Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi adıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinir. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Medrese Yesevi Vakfı tarafından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınında Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır.( Kaynak: Vikipedia)

Tanıtımda geçen cami banisinin türbesi olarak bilinen Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi ve Hüseyin Ağa Medresesine bir başka yazımızda değineceğiz.



Hemen yanından tren yolunun geçtiği ve sahile yakın yerde konuşlandırılmış olan Küçük Ayasofya Camiye ister Sultanahmet, Cankurtaran, Kadırga yönünden ister Beyazıt veya Aksaray isterse sahil yolundan kolaylıkla gelinebilir. Küçük ve mütevazı görüntüsünün aksine mimarisi ile yeni bir çağ açan, ilginç hikayeler barındıran bir yapıdır Küçük Ayasofya.

Küçük Ayasofya Cami Hakkında Çıkartılan Rivayetler

Kubbeyi taşıyan sekiz ana kolonun friz ile birleştiği yerlerde bulunan arşitravlardaki üzüm salkımı ve yaprağı kabartmaları yapının putpereslik devrinde şarap tanrısı Bakus adına yapılmış olan bir tapınağın yerine inşa edildiği ve adındaki Bakhos`un da buradan geldiği iddialarına sebep olmaktadır. 



Söylencelere göre kilise ismini I. Anastasius'un Doğa Roma İmparatoru olduğu zamanda gerçekleşen bir olaydan alır. I. Anastasius devrinde imparatora karşı bir toplumsal ayaklanma gerçekleşir ve bu isyana I. Justinianus'un da adı karışır. Bunun üzerine, I. Justinianus imparator tarafından idam cezasına çarptırılır mamafih hükmün gerçekleşeceği sabahtan önceki gece Aziz Sergius ve Aziz Bacchus imparator I. Anastasius'un rüyasına girerler ve I. Justinianus'un lehinde tanıklık ederler. 


Bu rüya yahut görü imparatora, verilen hükmün hakkaniyeti üzerine tekrar düşünmesine sebebiyet verecek derecede tesir eder. I. Anastasius verdiği karardan vazgeçerek I. Justinianus'u bağışlar. I. Justinianus tahta çıktıktan sonra, I. Anastasius tarafından hayatının bağışlanması kararına mucip olan Azizlere şükran borcunu ödemek için bir adak kilisesi olarak Aziz Sergius ve Aziz Bacchus adına halihazırda Küçük Ayasofya Camii olarak hizmet veren kiliseyi inşa ettirir. ( Kaynak: Vikipedia)

Bir başka efsaneye göre ise; İmparator I. Anastasios’tan sonra tahta geçmesi için ordu tarafından, saray muhafızlarının komutanlığını yapmış ancak okuma yazması dahi olmayan köy kökenli Justin seçilmiştir. I. Justin ise hükümdarlığının sonunda varis olarak yeğeni Jüstinyen’i bırakmıştır. Tahta geçen Jüstinyen’in eşi Theodora cambazhane dansçısı olması sebebiyle Roma aristokrasisinin tepkisini çeken ve hafifmeşrep olarak görülen bir kadındır. Theodora’ya tepki gösterenler arasında Roma aristokrasisinin güçlü kadınlarından ve sanatın koruyucusu olarak ünlenmiş olan Anikia Juliana da vardır. Juliana tepkisini göstermek için farklı bir yol seçer; 

Roma aristokrasisinin gücünü ve dindarlığını göstermesi amacıyla 251 yılında öldürülen Melitene (Malatya)’li Aziz Polyeuktos adına görkemli bir kilise inşa ettirir: Ayios Polyeuktos. Bugün İstanbul Belediyesi’nin bulunduğu civarda inşa edilen bu kilise günümüze ulaşamamıştır; 1010 depreminde hasar görmüş, 1204’te şehre giren Latinler tarafından yağmalanarak kutsal emanetleriyle birlikte sütunları ve bazı mimari parçaları Venedik’e taşınmıştır. 

Venedik’e getirilen bu parçalar San Marco Bazilikası’nda kullanılmıştır. San Marco’nun ünlü Akka Sütunları, adının düşündürdüğü gibi Filistin’deki Akka şehrinden değil İstanbul’daki Polyeuktos Kilisesi’nden gitmiştir. Anikia Juliana’nın bu görkemli tepkisine Theodora’nın yanıtı ise Sergios ve Bakhos Kilisesi ile olmuştur. Theodora’nın monofizit eğilimlerinin, kiliseye Refesa kentinin koruyucu azizleri olan Sergios ve Bakhos’un isimlerini vermesinde etkili olduğu sanılır.

Küçük Ayasofya ile ilgili anlatılan olaylardan bir diğeri ise şöyledir; 551 yılında Papa Virjil dini bir sorunu halletmek için İmparator Jüstinyen’le görüşmek üzere İstanbul’a gelir. Görüşmeler neticesinde sorun çözülemediği gibi Papa’nın sorun karşısındaki tavrı İmparator’un hoşuna gitmez, bir yandan da Papa’nın sahip olduğu hakimiyet ve nüfuz imparatoru rahatsız eder. İmparator’un niyetini fark eden Papa hayatını emniyete almak amacıyla İstanbul’da ikamet ettiği saraydan ayrılarak Sergios ve Bakhos Kilisesi’ne sığınır. 

Buna rağmen İmparator Papa’nın tutuklaması emrini verir. Emri yerine getirmek için kiliseye giren askerleri gören Papa apsisteki mihraba sarılır, askerler kendisini ayaklarından saçlarından sakalından çekmeye başlarlar fakat Papa direnerek tutunduğu yeri bırakmaz. En sonunda mihrap yerinden kopar ve askerlerin üzerine yıkılır. Askerler bunu ilahi bir işaret olarak görmüş olacak ki Papa’yı bırakarak oradan uzaklaşırlar.

Burayı Bizanslılar döneminde önemli kılan bir olay ise  “Havuzlu Falcı” denen bir rahibin varlığı..  Sarayın ileri gelenlerinin senede bir defa buraya gelerek büyük bir anma töreni düzenlemesi gelenek halini almıştır. 9. yüzyılda kilise Latin rahiplere terk edilir. O dönemin en ileri gelen baş rahiplerinden “Havuzlu Falcı” namıyla anılan rahibin parlak tunçtan bir havuzun içine bakarak gelecekten haberler verdiğine inanılırdı.

Küçük Ayasofya Caminin Yaşadığı Talan ve Değişimler

İstanbul’un Roma döneminden kalan en eski ibadethanesi olan Küçük Ayasofya henüz daha inşaat halindeyken 532 yılında çıkan Nika İsyanı sırasında zarar görmüştür. Ardından 9. yüzyıldaki ikonoklazm döneminde bazı iç süslemeleri zarar görmüş ama aynı yüzyıl içinde onarılmıştır. En büyük zararı ise 1204 yılındaki Latin İstilası döneminde görmüştür.

İstanbul’un fethinin ardından kilise hemen camiye çevrilmemiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde kilise olarak kullanılmaya devam edilen yapı II. Bayezid döneminde kimilerine göre 1497 kimilerine göre ise 1504 yılında sarayın Bâbüssaâde Ağası (Kapı Ağası) Hüseyin Ağa tarafından camiye çevrilmiştir. Yapının camiye çevrilmesi sırasında tüm iç süslemeleri değiştirilmiştir. 

Yapıldığı dönemde tamamen mermer ve mozaiklerle kaplı olduğu düşünülen iç mekan bugün sıva ile kaplı haldedir. Yine camiye çevirme sırasında Osmanlı mimari özelliklerine uygun olarak büyüklü küçüklü pek çok pencere açılmış, bazı pencereler ise duvar örülerek kapatılmış; iç mekana mihrap, minber ve müezzin mahfili eklenmiştir.

Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki belgelerden (nr. D. 9567) Küçük Ayasofya Camii’nin 1648 ve 1766 depremlerinde zarara uğradığı anlaşılmaktadır. Mâbed XIX. yüzyıl içinde de bazı tamirler geçirmiş olmalıdır. 

Eski fotoğraflarda görülen sıvalarla pencere etrafındaki beyaz şeritler herhalde bu son tamirden kalmıştır. Küçük Ayasofya Külliyesi’ne en büyük zararı veren olay, 1860’larda cami ile çok yakın olan surlar ve deniz kıyısı arasındaki pek dar kıyı şeridinden Avrupa demir yolunun geçirilmesi olmuştur. Bu yol elli yıl sonra çift hat olarak genişletilmiş, yolun yüksekte bulunması gerektiğinden külliye iyice çukurda kalmıştır.

 Ayrıca şehir topografyasının değişmesi, kuzey-güney istikametinde cami avlusunun bir sokak gibi kullanılmasına yol açmış, yakın yıllarda belediyenin avlunun bu kesimine parke taş döşemesiyle cami, avlusundaki zâviye-medreseden ayrı kalmıştır. Cami çok yakınından geçen demiryolu yüzünden çukurda kaldığı gibi son yıllarda hızları ve sefer sayısı çoğalan trenler yüzünden devamlı sarsıntı geçirmekte ve zarar görmektedir. Son olarak 1999 Marmara depreminde de tehlikeli çatlakların belirtileri görülmüştür. ( Kaynak : TDV İslam Ansiklopedisi)

Tulumba ve Vaftiz Havuzu


Yakın zaman kadar caminin bir köşesinde Osmanlı dönemi itfaiyecilerinin meşhur aleti olan “tulumba” göze çarpmaktadır.. Bu yangın söndürme aracı her ne kadar Türk işi olarak görülse de aletin asıl mucidi Müslüman olarak Davud Gerçek adını alan bir Fransızdır. Tulumbanın bulunduğu yerdeki küçük havuz kilise döneminde vaftiz için kullanılırdı, camiye çevrildikten sonra ise abdest alma yeri olarak kullanılmış ancak bugün içi beton ile doldurulmuş vaziyettedir.

Caminin İçindeki Gizemli Yunanca Yazı

Küçük Ayasofya Camini gezenler bilir ki, caminin motiflerle süslü sütunlarının birleşim yerlerinden Yunanca olduğu besbelli olan bir yazı uzantısı yer alır.  Yazının Türkçe'ye çevrilmiş tam metninin  “Başka hükümdarlar, eserleri hiç bir fayda temin etmeyen fânilerin namını yücelttikleri halde, hükümdarımız Jüstinyen, bütün mahlukatın yaratıcısı Mesih’in kulu olan ve imanı da ne alev, ne kılıç ve ne sair işkencelerle sarsılmayan ve Mesih’in aşkına ölümü hoş görüp kanını dökerek ebedi hayata liyakat kazanan Sergios’u yüceltmek ve saygı göstermek ve halkın da dindarlığa rağbetini temin etmek için bu yüce binayı yaptırdı. Müteyakkız hükümdarımızın devletini Sergios daima muhafaza ve himaye etsin ve şefkati büyük olan ve fukarayı beslemekteki mesaisinde yorulmak bilmeyen ve Tanrı tarafından taçlandırılmış olan Theodora’nın kudretini arttırsın.” şeklinde olduğu belirtilir. ( Kaynak : Kalıntı İstanbul)




Derleme ve fotoğraflar :  Erol Kara / @tarihivefa

vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Top Post Ad

Below Post Ad