Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

Vefa Semti, İstanbul ve Vatanın Her Yerinden

Medine Unutmayacak, Bu Millet Unutmayacak. Fahrettin Paşa Yaşayacak


Kutü’l-Amare zaferi Türk Tarihinde yeni yeni yerini aldı. Türk ordusunun şanlı müdafaasının bir diğer örneği de Medine Müdafaasıdır. Bunun kahramanı da yıllar yılı hiç bahsedilmeyen Ömer Fahreddin Paşa'dır. İngilizler tarafından “Türk kaplanı” diye adlandırılan Fahreddin Paşa yıllar yılı Tarih kitaplarımızda yer almamış, milyonlarca Türk genci bu kahramandan habersiz okullardan mezun olmuştur. 

Kutü’l-Amare zaferi nasıl bilinmezliklere terk edildiyse bu kahraman Paşa ve belki de daha nice Türk kahramanı bilinmezlikler içinde gün ışığına çıkacak günü bekliyordur. Şahsen, Medine Kahramanı Fahreddin Paşa'yı hacca gittiğimde askerleriyle birlikte çekirge yiyerek Medine'yi müdafaa etmek için günlerdir savunmada kalan biri olarak duymuştum. 
Hacca gittiğimde etrafımız çekirgeler ile doluydu. Bir hacı, şikayetçi olduğum bu durum üzerine olayı anlatmış ve ben de ülkeme döndükten sonra o kahramanı araştırmıştım. Şaşılacak derecede bir cesaret örneği vermiş bir askerdi. Askerleri de öyle tabi..
Bize Kutü’l-Amare zaferi'ni de Fahrettin Paşa'yı da ve daha bir çok tarihin saklanan bir çok ismini, yerini,  yeniden bilinir, tanınır hale gelmesini Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sağlamaktadır. Bu gerçek asla unutulmamalıdır. Hatta Kudüs yolunu Türklere ziyaret etme fırsatını veren imkânlarda Erdoğan'ın varlığı ile olmuştur. Unutulan ya da yalan yanlış öğrendiğimiz Türk ve Osmanlı tarihi internetin de varlığı ile gerekçeleri yerini bırakmaktadır. 
"Medîne Müdâfii", "Türk Kaplanı", "Çöl Kaplanı", "Medine Kahramanı" lakaplarıyla anılan Fahreddin Paşa 2,5yıldan fazla süren Medine müdafasında ölene kadar oradan ayrılmama kararında iken, ona tuzak kuran yine Türk komutan olan Ali Necip bey adlı askerin tuzağına düşerek ingilzilee esir düşmüştür. 
Olay nasıl oldu derseniz...
Fahreddin Paşa teslim olmayacaktı. Bunun üzerine İstanbul, paşayı komutanlıktan aldı. Yerine atanan Albay Ali Necib Bey teslim görüşmelerini yürüttü. Ancak İngilizler ve Araplar, Fahreddin Paşa'nın teslim olmasını şart koştular. Bunun üzerine komutan vekili Albay Ali Necib Bey, İngilizler'le paşayı teslim etmek için anlaştı.
Albay Ali Necib Bey ve yanındakiler, Peygamberimizin türbesinin yakınlarında bir yerde bekleyip, teslim olmayan Fahreddin Paşa'nın, yanına gittiler. Hatırını sormaya geldiklerini zanneden Fahreddin Paşa'nın gözüne kül attıktan sonra üzerine atlayarak bağlayıp, 10 Ocak 1919'da İngilizler'e teslim ettiler. Fahreddin Paşa, bu hadiseyi hayatımın en acı günü diye yakınlarına anlatırmış
Fahrettin Paşa, İngilizler tarafından savaş esiri olarak önce Mısır’a, ardından Malta’ya gönderildi. Sürgün sırasında savaş suçlularını yargılamak üzere İtilaf Devletleri tarafından İstanbul'da kurulan Kürt Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harbî adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edildi. 8 Nisan 1921’de Malta'da infazını beklediği sırada gizlice kaçmayı başardı. Malta’dan kaçarak, Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Ankara’ya ulaştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney cephesinde Fransız Ordusu’na karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirildi. Güneydeki çatışmaların sona ermesiyle birlikte, 9 Kasım 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Kabil Büyükelçiliği‘ne atanmış. Atanmış atanmasına ama bu atamanın arkasında yatan gerçek hainlikten başka bir şey değilmiş. Bu kahramanın Türk topraklarında yaşamasını istemeyenlerin düşüncesi milletin gözü önünde bulundurmamak ve tarihten silinmesini sağlamakmış.
1936 yılında ordudan emekli olan Fahrettin Paşa, 22 Kasım 1948‘de Eskişehir yakınlarında bir tren yolculuğu sırasında geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat etti. Vasiyeti üzerine Aşiyan Mezarlığı’na defnedilen Fahrettin Paşa, Türk tarihindeki önemli bir kahramanın hayatını tamamlamıştı.
Peygamberin gölgesinde kalan ve Medine'yi canları pahasına savunmakta sağlam bir irade ve iman ortaya koyan Fahrettin Paşa komutasındaki bir avuç Türk, çölün ortasında muazzam bir savunma ve yaşam mücadelesine girmiş, Anadolu ve dolayısıyla İstanbul ile tüm bağlantılarının kesildiği halde her türlü imkânsızlığa göğüs gererek Müslüman Türk’ün son gurur halkasını teşkil etmişlerdir.
İngilizleri arkasına alarak Müslüman topraklarını hali hazırda Hristiyan ve Yahudi milletine peşkeş çeken bugünkü Suudi ailesinin dedesi Şerif Hüseyin'in hainliği halen sürse de, şehitlerimizin kanı ile sulanmış, atalarımın sayısız eserlerinin gölgesi altında bulunan ve her şeyden öte peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhisselamın vatan toprağı halen bizimdir.
Ömer Fahreddin Türkkan Paşa, 22 Kasım 1948'de hayata veda etti. İstanbul Rumelihisarı semtinde Aşiyan Mezarlığında bulunan kabri cennet bahçesinden bahçe olsun, Allah'ın rahmeti üzerine olsun. Amin 

Onu Anlattılar

Dördüncü Ordu Kurmaybaşkanı Ali Fuad Erden, onun bilinmeyen yönlerinden şu şekilde bahseder.
Fahreddin Paşa, her sabah Harem-i Şerif 'in hademeliğini yapar, kefene bürünerek ve başına beyaz sarık sararak Peygamberimizin merkadını kendi eliyle siler süpürürdü. O, Ravza-i Mutahhara'nın hizmetkârı, bekçisi, muhafızı-mukaddes cihad esnasında düşmanla işbirliği yapanlara karşı muhafızı idi. Fahreddin Paşa'nın kanâatine göre bu, "döner dünyada" siyasetçe, askerlikçe, maddece mânâca, her şeyce en mühim nokta, bugün Medine'dir.""Bir kıtayı teftiş ederken, kıtanın en başındaki eri, herkesin gözü önünde kucaklar, öper ve bu kucaklama, kumandan tarafından bütün kıta erlerinin aynı şefkatle sarılma edildiğinin sembolik ifadesi olurdu. 

Medine’de Kızılay Hastanesinde görevli olan Feridun Kandemir anılarında o günü şöyle anlatır, “…Fahrettin Paşa, Kasımın 3. günü kıtalardan davet ettiği komutanlarla Medine’deki erkân ve ümerayı ve bizleri Haremi Şerifte topladı. Bilali Habeşi’nin minaresinden okunan ezandan sonra, öğle namazını derin bir vecd içinde hep beraber kıldık. Namazını bitiren Fahrettin Paşa, ağır ağır yerinden kalkarak konuşmaya başladı, ……Ey insanlar, malumunuz olsun ki, şeci ve kahraman askerlerim, bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, gözbebeği Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya ve müdafaaya memurdur.Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır. Allahü teala bizimle beraberdir. Şefaatçimiz O’nun Resulü Peygamberimiz efendimizdir” 

Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Ali Bey’in şu anısı, Paşanın bölgedeki efsaneleştiğine güzel bir örnektir; “Paşa karga tulumba teslim edildikten sonra geceyi kendisine tahsis edilen çadırda geçirmiştir Paşanın teslim olduğunu duyan bedeviler akın akın karargaha gelmekteydiler, bedeviler o geceyi çölde haberimiz olmadan gidiverir endişesiyle uykusuz beklediler. Vakıa ki, şafak söktü. Sabah oldu ve Paşa Hazretleri kendilerini Yanbu istikametine götürecek otomobile binmek üzere çadırının kapısında göründüler. İşte o zaman, o anda bir kıyamettir koptu, saatlerden beri uykusuz bekleyip duran mahşeri bedevi kalabalığı, Paşanın çadırından bir hayli uzakta tutulmuş olmalarına rağmen Paşa Hazretlerinin yüzünü görür görmez yıldırımla vurulmuşçasına “ Fahriii!! Fahriii!!! Nidalarıyla çınlıyordu ve Fahri sanki onları bir bakışla can evlerinden vurmuş ve sanki bir adım atsa hepsini ayakları altında ezip yok ediverecekmiş gibi çil yavrusunu andıran bir korku ile nereye kaçacaklarını bilemez hale gelmişlerdi” diye özetlemiştir. (6) (Peygamberin Gölgesinde Son Türkler S:188)

Fahrettin Paşa, kuşatma başlamadan önce kaleyi terk etmesi teklif edilen İstanbul Hükümeti’ne şu cevabı vermişti: “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem. Eğer mutlaka tahliye edilecekse, buraya başka bir komutan gönderin.” Ayrıca, İngilizlere ve Araplara teslim olmaktansa Hazreti Peygamber’in mezarını havaya uçurarak kendisini feda etme yeminini etmişti.
Kuşatma sırasında Ravza-i Mutahhara’da, yani Peygamberimizin mezarında dua eden Fahrettin Paşa, duygularını şu sözlerle ifade ediyordu: “Kalk! Kalk ya Muhammed! Allah’ın Resulü kalk! Ve sana inanan, senin için burada çarpışanlara görün! Allah’ın yardımını bize ulaştır!” 2 Nisan 1918 Cuma günü Harem-i Şerif’te hutbe okuyan Fahrettin Paşa, Türk Sancağını göğsüne sarmış, sağ kolunu Peygamber Efendimizin mezarına doğru uzatarak yüksek bir sesle ‘Ya Resulallah ben seni bırakamam’ diye haykırmıştı.

Muhtelif kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır 
vefa semti, istanbul, turizm, seyahat, geziyorum

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*